10 Mayıs 2013 Cuma

İKTİSAT DERGİSİ: KRİZE KİTLESEL BİR CEVAP-İŞGAL HAREKETİ


KRİZE KİTLESEL BİR CEVAP : İŞGAL HAREKETİ
Kumru Başer
(Mart 2013)
Beklemekte olduğumuz kurtarıcılar bizleriz. June Jordan” [1]

Noam Chomsky, ABD ekonomisine dayalı çözümlemesinde, Occupy-İşgal hareketinin, son otuz yıl boyunca emekçi sınıfların geriletildiği sınıf savaşına verilmiş ilk kitlesel cevap olduğunu söylemişti. [2]

İşgal hareketinin, siyasi sisteme eleştiri boyutunu öne çıkaran Anthony Barnett[3] ise, yatay örgütlenme, doğrudan demokrasi ve lidersizlik fikirlerini “neo-liberalizmin ‘asla müdahele edilmemesi gereken serbest piyasa’  talebine pek uygun bir intikam” diye tanımlıyor. [4]

2011 ilkbaharından itibaren İspanya üzerinden Kuzey Amerika’ya doğru yayılan hareketin kapitalizmin mali krizine, sürprizlerle dolu, güçlü ve anlamlı bir yanıt olduğuna kuşku yok.

Tunus’da, Mısır’daki halk hareketleri gibi kamusal alanları işgal eden, sosyal medyayı ustaca kullanan ve yatay örgütlenmeyi esas alan İşgal hareketi, söylemi ve pratiğiyle, mevcut ekonomik düzenin çok küçük bir azınlığın çıkarına işlediğini, siyasetin de bu azınlığı korumaya hizmet ettiğini tartıştırmayı başardı.

Ama Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki halk hareketlerinden ilham almasına, dünyanın dört bir yanında yüzlerce İşgal kampıyla destek bulmasına, ve küresel bir siyasi alternatif hedeflemesine karşın, İşgal hareketinin gündemi ve yapılanmasının, fiilen kuzey yarım kürenin “Batı”sında şekillendiğini, en önemli etkilerini buralarda yarattığını da söylemeliyiz.

İSPANYA: INDIGNADOS
Adına İşgal denmese bile hareketin kıvılcımını yakan, 2011 yılı ilkbaharında, küresel mali krizin Avrupa’daki zayıf halkalarından İspanya’daki Indignados (Öfkeliler) ya da diğer adıyla 15M oldu.

Banka ve bankerlerin siyasetteki etkisine, iki partili sistemin yetersizliğine, yolsuzluklara karşı çıkan, herkesin konut ve iş sahibi olma, kültür, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerden yararlanma hakkı olmasını talep eden bu hareket, Geleceksiz Gençler (Juventud sin Futuro) ya da Gerçek Demokrasi, Şimdi (Democracia Real, YA) gibi sosyal ağları ve irili ufaklı yüzlerce örgütlenmeyi biraraya getiriyor. Fikirlerinden eylem biçimlerine, 1968 hareketinden, daha yakınlardaki “Arap Baharı”na kadar çeşitli etkilenimler taşıyor.

15 Mayıs günü işsizlik ve sosyal yardım bütçesindeki kesintilere tepki gösteren Indignados’un bir çok şehirde düzenlediği mitinglere polisin sert müdahelesi tepki yarattı. 100 kadar gösterici Madrid’in merkezindeki Puerta del Sol meydanına giderek orada geceledi. Sayıları ertesi gün binlere çıktı.

17 Mayıs sabahı polis alanı boşaltınca, twitter, mesaj ve facebook ağları üzerinden acil eylem çağrısı yapıldı. Puerta del Sol meydanına o gece 12 bin kişi toplandı. 21 Mayıs’a  gelindiğinde İspanya’nın 100’e  yakın şehrinin merkezinde onbinlerce kişi kamp kurmuştu.

KAMPLARIN BÜYÜSÜ
Kamplar çok etkili bir eylem biçimi oldu. Hem çoğunluğun canını fena halde yakan konuları tartıştırıyor, diğer yandan ise sistemin acımasız ve adaletsiz yanlarını teşhir ederken, anlamlı bir dayanışma ve alternatif bir örgütlenme modeli sunuyorlardı: Doğrudan demokrasi.

Kararlar, kurulan çadır kentlerde oluşturulan meclis oturumlarında, karşılıklı ikna yoluyla alınıyor, hayatın örgütlenmesi, katılım ve gönüllülük esasıyla sağlanıyordu.

26 Mayıs’ta Madrid’deki Puerta del Sol’deki işgal kampını 11. gününde ziyaret eden Anthony Barnett, izlenimlerini şöyle anlatıyordu: [5]

“Sol, Madrid’de alışveriş, kültür ve siyasetin merkezi. (...)Yaklaştığınızda, etrafı normal turist ve alışveriş kalabalığıyla çevrili çadır kamp beliriyor.(...) Dışarda, geçici bilgisayarların kurulduğu, çevresinde hararetli sohbetlerin sürdürüldüğü masalar var. Bir de kitaplık ya da kreş gibi alanlara açılan dar girişler.  Ortama tam bir iş ciddiyeti ve kararlılık hakim.

“(...) Hem tanıdık hem yabancı. Sanki doğuda bir pazar ya da çarşıya girmişsiniz gibi.(...) Ama satılık hiç bir şeyin olmadığı bir yer.(...) Onun yerine kelimeler var. Başkalarını dinliyorsunuz  ya da başkaları sizi. (...)

“Daha önce sanırım çokları gibi tembelce bir yaklaşımla, ikna ve işbirliğinin ancak küçük ölçekte işletilebileceğini varsaymıştım. Madrid’de bu yöntemlerin en iyi büyük ölçekli toplumlarda işleyebileceğini hissettim. Olağandışı bir yapılanma, kuruluşu, onarımı, temizliği, beslenmesi, güvenliği ve her türlü iç işleyiş kuralıyla hayata geçiriliyordu. Gerçek demokrasinin mümkün olduğunu gösteren kolektif bir hediye gibiydi.”

İspanyol halkı bu “kolektif hediye”yi çok sevdi. Kamu yayın kuruluşu RTVE’nin verdiği rakamlara göre, Indignados eylemlerine bilfiil katılan İspanyolların sayısı 7-8 milyon ile nüfusun yüzde yirmisini, kamuoyu desteği ise yüzde 70’leri buluyordu.

ÖFKELİLERİN KAZANIMLARI
12 Haziran’da hareket, kendi kararıyla kampları kaldırdı. Ama bu bir geri adım değildi. 19 Haziran’da yapılan ülke çapındaki yürüyüşe tam 3 milyon kişi katıldı. Bunu ülkenin farklı bölgelerinde yapılan büyük yürüyüşler izledi. Kasaba kasaba, kent kent halk meclisleri toplandı, tartışıldı.

14 Temmuz’da The Economist, Indignados’la ilgili haberine, “Ne istediklerini bilmiyor olabilirler ama elde etmeye başladılar bile” diye başlık attı. [6]

Gerçekten de o yaz muhalefetteki Sosyalist Parti’nin başbakan adayı Alfredo Perez Rubalcaba Indignados’un talepleri doğrultusunda seçim reformu vadetmiş, parlamento, bilgi edinme hakkına ilişkin yasayı geçirmiş, bankaların konut kredisi alacakları tahsilatına sınırlama getirilmişti.

WALL STREET VE İŞGAL FİKRİ
Indignados, işgal hareketinin kıvılcımını ateşlediyse, onu gerçekten bir küresel hareket haline dönüştüren, adını ve tarihe geçecek sloganını kazandıran da, 17 Eylül 2011’de New York’da, Wall Street borsasının bulunduğu dünyanın en önemli mali merkezinde başlayan işgal oldu.

İşgal fikrini ortaya atan tüketim karşıtı Kanada merkezli bir yayın kuruluşu ve dergisi olan Adbusters’dı. Ana fikir şirketlerin demokrasi üzerindeki etkisi, büyüyen gelir dağılımı uçurumları ve krizden sorumlu olanların tamamen cezasız kalmasının protesto edilmesiydi.

2011 Haziran’ında Adbusters,  abonelerine, “Amerika’nın da kendi Tahrir’ine ihtiyacı var” mesajlı bir e posta gönderdi. 30 Temmuz’da ise, Tahrir ile İspanya meydanlarını işgal edenlerin taktiklerini birleştirerek, Amerika’nın mali Gomore’si diye adlandırdığı Wall Street’in barışçı bir şekilde işgalini önerdi. [7] Mısır halkı Tahrir’e akmış ve ısrarla tek bir talep haykırmıştı: “Mübarek gitsin”.  Amerikalılar da aynı şekilde “Şirketler yönetimi değil, gerçek demokrasi” demeliydi.

Bütçe Kesintilerine Karşı New York’lular, Öfke Günü, New York Halk Meclisi gibi küçük ama canlı gruplar da harekete katıldılar. Bunu internet hekçilerinin Ananymous grubunun, takipçilerine verdiği mesaj izledi:  “17 Eylül’de Aşağı Manhattan’a akıp, çadırlarınızı, mutfaklarınızı, barışçı barikatlarınızı kurun, Wall Street’i işgal edin.”

Siyaset tarihinin en başarılı sloganlarından biri olduğu kuşkusuz “Biz yüzde 99’uz” da işgale hazırlık sürecinde ortaya çıktı. [8]

ŞAŞIRTAN BAŞARI
17 Eylül’de  işgal başladığında önce pek dikkat çekmedi. Medyada kenarda köşede geçiştirildi. Büyüyeceğini pek kimse düşünmemişti. Ama bir ay sonra her şey değişmişti. Sadece Wall Street’te değil, 800 ABD kentinde İşgal vardı. Sendikalar da bu rüzgardan etkilenmiş, protestocularla birlikte New York’taki yürüyüşlere katılıyorlardı.
Hareketin temel talepleri açıktı: Politikanın, şirketlerin parasından ve etkisinden temizlenmesini, zenginlerle yoksullar arasında derinleşen uçurumun kapanmasını, işsizliğe anlamlı çözümler üretilmesini istiyorlardı.

Büyük şirketlerin elindeki medya çok geçmeden çığ gibi büyümeye başlayan İşgal’i farketti ve “Biz Yüzde 99’uz”  pankartları ulusal televizyon kanallarının ekranlarında, gazetelerin manşetlerinde görünmeye başladı.

GÜNDEMİ DEĞİŞTİRDİ
İşgal’in birinci ayında, Washinton Post “Wall Street İşgal hareketinin kıvılcımı politik hayatımıza yeni bir şekil mi verecek?” [9] diye soruyordu.

Cevabı ise “Evet”ti. İşgal’in, kamuoyundaki tartışmanın dengesini değiştirmeye başladığını söylüyor, örnek olarak da Kongre’de işsizlikle mücadelenin masrafını karşılayacak milyoner vergisinin demokratların geniş desteğiyle kabul edilmesini ve Başkan Obama’nın bile retoriğini değiştirerek işgalcilere hak verir bir söylem benimsemeye başlamasını gösteriyordu.

İşgal hareketinin kazandığı başarı yalnızca Başkan Obama’nın retoriğini değiştirmemiş, aralarında bir çok işadamı, akademisyen, yazar, politikacı ve sanatçının da bulunduğu ünlü isimleri de mıknatıs gibi kendisine çekmeye başlamıştı.

15 Ekim’de, İşgal hareketi dünya çapında bir çağrıyla  yüzlerce dünya kentine yayıldı, söylemi, yönteml, örgütlenme ve işleyiş modeliyle uluslararası bir hareket resmen oluştu.

15 Kasım’da, Wall Street işgalinin sürdüğü Zuccotti Park’daki çadırkent polis tarafından zorla boşaltıldı.

LONDRA VE İŞGAL
15 Ekim Pazar günü, İşgal’in dünyaya yayılması, mali krizin cezasız kalan hatta ödüllendirilen sorumlularından hesap sorulması çağrısına uyarak Londra Borsası’nın bulunduğu Paternoster meydanına giden bir kaç bin kişilik kalabalığın içindeydim. Polis alana girişi engelleyince, yanı başındaki Saint Paul’s Katedrali önüne yerleşiliverdi

Herşey kendiliğinden ya da tesadüfi oluyor gibi görünüyorduysa da  topluluğun içinde, muhtemelen Tahrir’in, Puerta del Sol’ün, Wall Street işgalinin tecrübesini taşıyan çok sayıda İspanyol, Amerikalı ve Arap olduğu farkediliyordu.

Birisi duvara “Tahrir Meydanı” levhasını asmış, ben de haberime “Tahrir’den Londra’ya” başlığını atmıştım. [10]

Polisin yer yer sert müdahelesinin yarattığı gerilime rağmen o gün ilk sokak meclisi toplanmış, gündemi tartışmaya başlamış, aynı zamanda mutfak, temizlik, güvenlik ve basın komiteleri oluşmuştu.

Üçüncü gün, sokak meclisi geçici talepler listesi üzerinde çalışmaya başlamıştı bile.[11]Hareket,  “Bankaların krizinin faturasını ödemeyi reddediyoruz”  diyor ve vergi adaletsizliğine, demokrasinin zenginler ve sermayeden yana işlemesine ve kemer sıkma önlemlerine karşı çıktığını bildiriyordu.

ÇADIRKENTİN CAZİBESİ
Üçüncü haftasında, artık üniversitesi, sıcak yemek servisi, atık dönüştürme ünitesi, piyano-kahve odası, basın, teknoloji, kreş, ibadet, ilkyardım, meditasyon, masaj çadırları ile,  karmaşık bir toplumsal yapı oluşmuştu alanda.

İşgal bir kaç küçük zafer de kazanmıştı. Ama en önemlisi, haftalardır onlarca kamera ve koca bir gazeteci ordusu işgal kampını izliyor, tartışmalarını ve ürettikleri alternatif yaşam biçimini gün gün ekranlara,manşetlere yansıtıyordu. [12]

Sosyal adalet, mali krizin faturası, sosyal devlet tartışmalarının bir tarafı siyasetçiler ise diğer tarafı daima, liderleri, sözcüleri olmayan, soğukta yağmurda kampta yatıp kalkmaktan biraz bakımsız ve buruşuk görünen, ama sokaktaki çoğu insanın kaygılarını net bir şekilde dile getiren şeyler İşgal militanlarıydı.  

Hayatında ilk kez bir protesto eylemine katılan bir çok İşgal eylemcisi için bir çadırda “demeç verme teknikleri” kursu yapılırken, bir kenarda, “polis karşısında haklarınız” konulu eğlenceli başka bir eğitim yapılıyor, polisler konu mankeni muamelesi görüyordu.

DEMOKRASi LABORATUARI
Kentin göbeğinde işgal edilen yaşam alanlarının, birer alternatif demokrasi laboratuarına dönüştürülmesi, harekete, kendisinden önceki hareketlerin başaramadığı türden bir erişim imkanı ve görünürlük de sağlamıştı.

İkinci haftasında İşgal, hala yayımlanmakta olan Occupied Times[13] dergisinin ilk sayısını çıkardı. “Biz yüzde 99’uz. Barışçı, hiyerarşisi olmayan bir forumuz. Mevcut sistemin anti-demokratik ve adaletsiz olduğunda hemfikiriz. Alternatiflere ihtiyacımız var. Herkes için daha iyi bir gelecek alternatiflerini oluşturma sürecine siz de davetlisiniz” diyordu.

Artık İşgal, geceyi kampta geçiren bir kaç yüz kişiden ibaret değildi. Seminerler, paneller, konuşmalar, tartışmalar, gösterimlere, sokak meclisi ve komite toplantılarına gün boyu binlerce kişinin katıldığı, bir fikir üretimi merkezi de olmuştu. Sendikalar, öğrenci birlikleri, göçmen örgütleri yapılanmalar için de dayanışma gördükleri bir cazibe merkeziydi de.

Londra’nın sokak insanları bile yıllardır ilk kez bu kadar mutluydular. İşgal bütün güçlüklerine rağmen çoğu bakıma muhtaç bu insanlara da kucak açmaya karar verdi.

AÇIK SÖZLÜ BİR İKTİSATÇI
Saint Paul’s ve Britanya’nın farklı kentlerindeki işgallerin çoğu 2012 Mart ayı geldiğinde polis zoruyla sonlandırılmıştı. Ama tıpkı Wall Street işgali gibi sistemi sallamıştı.

İşgal hareketinin, gündemin orta yerine oturması, ve krizi ezilenlerin penceresinden tartıştırmasının, krizi şiddetli kemer sıkma yöntemiyle atlatmak isteyen Muhafazakar-Liberal Demokrat koalisyon hükümetinin kararlarını ne şekilde etkilediğini söylemek kolay değil.

Ama İşgal’in sona ermesinden neredeyse bir yıl sonra, İngiltere Merkez Bankası’nın Mali Politika Komite üyesi iktisatçı Andrew Haldane , “İşgal, (...) çok basit bir sebeple başarılı oldu: hem etik olarak hem fikren haklıydılar” dedi.  [14]

Haldane, İşgal’in saptamaların gayet haklı olduğunu ve küresel mali krizin altında gerçekten de  derin ve büyüyen bir eşitsizliğin yattığını söyledi. 

Açık sözlü iktisatçı, bu duruma çare olacak yeni bir mali düzen gerektiğini söylerken, işgalcilere de bir mesaj verdi: “Haklı isem ve yeni bir sayfa açılacak ise o zaman İşgal de bunda kilit bir rol oynamış olacak. Argümanları koydunuz. Tartışmanın kazanılmasına yardımcı oldunuz.”

İŞGALE NE OLDU?
Gelinen noktada, işgal hareketinin, 2011 sonbaharında yarattığı büyük sarsıntıdan sonra sönümlenmesine, çok fazla ses çıkarmayan küçük grupçukların faaliyetleri ile sınırlı kalmasına, farklı yorumlar getirmek mümkün.

İyimserler, İşgal hareketinin sevdiği bir slogan olan “Bir fikri yok edemezsiniz”i hatırlatıyor, İşgal’in, daha donanımlı olarak bir sonraki küresel muhalefet hareketinin zeminini oluşturacağını söylüyor.

Aslında hareketin, kendisinden önceki çeşitli deneyimlerin üzerinde nasıl yükseldiğine şöyle bir bakınca, bunun çok da uzak bir ihtimal olmadığını düşünmek mümkün.

İşgal hareketinin çekirdeğinin bugün, kampanya grupları, e posta listeleri, tartışma grupları, dijital yayınlar ve zaman zaman toplanan sokak meclisleri olarak bağlantılarını sürdürüyor oluşu da bunun bir  işareti sayılabilir.

Occupied Times dergisinin son sayısında, [15] Noam Chomsky de iyimser yorumlar yapıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde İşgal ile yatay ve kolektif yaşam biçimlerinin yaygınlaştığını, bunun, hareketin uzun vadeli mirası olduğunu yazıyor.

Anthony Barnett,  siyaset işgal etmeyi başaran hareketin kalıcı olabilmesinin ekonomiyi de işgal etmesine bağlı olduğunu söylüyor. “Yüzde 99 un çıkarlarının yüzde birin çıkarlarından fazla koruyan ekonomik yapılar olmak zorunda” diyor. [16]

SOMUT TALEPLER TARTIŞMASI

ABD’li gazeteci, yazar Thomas Frank ise kötümserlerden.  

“İşgal bir çok şeyi doğru yaptı. Harika bir sloganı mükemmel bir düşmanı vardı. Kamuoyunun hayal gücünü ateşlemeyi başardı. Demokratik bir hareket kültürü oluşturdu. Örgütlü işçi hareketlerine elini uzattı. Dayanışmaya önem verdi. Ama hiç bir şey kalmadı geriye. Barack Obama hala Beyaz Saray’da, Paul Ryan hala Temcilciler Meclisi Başkanı, Michigan gibi yerlerde işçilere karşı savaş sürüyor, Wall Street hala dünyayı yönetiyor. Eski düzen yerli yerinde” diyor. [17]

Frank’a göre bunun sebeplerinden biri “İşgal’in bütün varoluşunun, kamusal alanlarda topluluklar inşa edip, insanlığa lidersiz örgütlenmelerinin asaleti konusunda ilham vermek olan bir hareket gibi gösterilmesi” oldu.

Frank,  işgalin bunun ötesine gidemediğini, bir greve, bir üniversite ya da iş bulma kurumunun işgaline varamadığını söylüyor. Hareketin daha somut talepler çıkarmamış olmasının da taktik bir hata olduğunu, bu yüzden bir üst aşamaya geçilemediğini düşünüyor.

İşgal hareketinin, somut talepler konusunda geri durduğu, içerden de sık sık  dile getirilen bir eleştiriydi. Ama hareketin asıl mesajının, yarattığı “süreç” olduğu fikri daha ağır bastı.

Uluslararası İşgal Meclisi imzasıyla, 12 Mayıs 2012’de yayımlanan “Daha iyi bir dünya mümkün” manifestosunun[18], İşgal’in başka bir grubu tarafından reddedilmesi de, hareketin içindeki bu gerilimle açıklanabilir. [19]

İşgal hareketinin destekçilerinden Slavoj Zizek de bu tartışmanın biir tarafıydı. New York’daki Wall Street işgalinin ikinci ayında, eylemcileri acele etmemeye çağırıyordu. [20]

Zizek’e göre,  somut taleplerle eylem yapılabilirdi ama hareketin kendisini taleplerle sınırlamaması ve düşmanın belirlediği alanlara sıkıştırmaması gerekiyordu. Düşünür, bu görüşünü şu satırlarla ifade etmişti:

“Bu aşamada protestonun enerjisinin hızla bir dizi somut, sonuç getirici talebe dönüşmesine direnmek gerekir. (...) Söylediğimiz her sözü bizden geri alabilirler–sessizliğimiz hariç. Bu sessizlik, bu diyaloğu reddediş, eklemlenmenin her türüne karşı duruş, bizim “terörümüz”dür. Ürkütücü ve tehditkar. Tam da olması gerektiği gibi.”


[1] June Jordan, Amerikalı siyah feminist şair. 
[2] Noam Chomsky, Occupy, Penguin 2012
[3] Open Democracy (Açık Demokrasi) Vakfı kurucularından.
[8] Monthly Review dergisi editörlerinden Michael D. Yates,  bu sloganın, mali kriz ile gözlerindeki perde aralanan halklar üzerindeki etkisi bakımından, Fransız devriminin “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik”, Mao Tse Tung’un “Toprak Sürenindir” ya da Emiliano Zapata’nın “Toprak ve Özgürlük”ü ile karşılaştırılabilecek kadar zamana uygun, anlamlı ve etkili olduğunu düşünüyor. http://www.counterpunch.org/2013/02/27/occupy-wall-street-and-the-significance-of-political-slogans/print

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder